31 Ağustos 2024, Seda
İlk bakışta yine cerrahi yöntemleri över gibi gibi görünen ama biraz üzerinde düşününce egzersiz temelli tedavi bakış açılarını desteklediğini fark ettiğim bir makale üzerine yazıyorum bu postu.
Journal of Craniovertebral Junction and Spine dergisinde Mart 2024’te yayınlanan makale, boyun omurları arası eklem dejenerasyonunda, omurga instabilitesinin rolünü inceliyor ve çok seviyeli omurga dejenerasyonuna bağlı radikülopati ve/veya miyelopati (sinir kökü ve/veya omurilik sıkışması) belirtileri gösteren kişiler üzerinden yalnızca omurga stabilizasyonuna odaklanan cerrahi bir tedavi yaklaşımını değerlendiriyor.
Öncelikle yazarlar dejeneratif omurga problemlerinin gelişiminde ve ilerlemesinde "dikey" omurga dengesizliğinin birincil sebep olduğuna dikkat çekiyor.
Makaleye konu edilen çalışma, Haziran 2012 ile Kasım 2022 tarihleri arasında tedavi edilen 374 vakanın geçmişe dönük analizi üzerine kurulu. Bu hastaların tedavisinde, cerrahi müdahale yalnızca omurga segmentlerinin stabilizasyonunu amaçlamış ve doğrudan bir dekompresyon* işlemi yapılmamış. Yaşları 39 ile 77 arasında değişen, 339 erkek ve 35 kadın hasta çalışmaya dahil edilmiş. Yapılan cerrahi uygulama sonrasında 3 aydan 10 yıla kadar değişen sürelerde bu hastaların takibi yapılmış. Değerlendirme için radyolojik görüntüleme ve klinik veriler yanı sıra ameliyat öncesi ve sonrası video kayıtlarının analizi ile hastaların ameliyat sonrası memnuniyet düzeylerini içeren bir anket de kullanılmış.
Takip sürecinde en az 12 ay sonra yapılan radyolojik görüntülemelerde, tedavi edilen omurga segmentlerinde disk hernisi, osteofitler ve ligament deformasyonlarında düzelmeler gözlenmiş. Ayrıca disk sıvı içeriğinde artış gibi olumlu değişikliklerle de karşılaşılmış.
Hastaların büyük çoğunluğu klinik olarak iyileşmiş. Ameliyat öncesinde tekerlekli sandalye veya yatakta bağımlı durumda olan 130 hastadan 116’sı ameliyat sonrası yardımla veya yardımsız yürüyebilmiş. Ayrıca ağrı düzeylerinde ve fonksiyonel kapasitelerinde iyi yönde değişimler olmuş.
Hastaların %92’si ameliyat sonuçlarından "yüksek derecede memnun" olduklarını bildirmiş.
Özetle, radyolojik bulgular ve klinik iyileşmeler, stabilizasyon sağlandığında omurgadaki dejeneratif değişikliklerin gerilediğini göstermiş. Sadece stabilizasyon odaklı cerrahi tedavi ile hastalarda ciddi iyileşmeler gözlenmesi, yazarların da vurguladığı gibi, omurga instabilitesinin dejeneratif süreçteki rolünü doğrulamakta.
Şimdi burda bir duralım, instabilite yaşanan problemlerin ana sebeplerinden ise instabilite ile mücadeleye ve dolayısıyla egzersiz temelli rehabilitasyon yaklaşımlarının önemine gelelim. Mobilite ve güçlenme programları, omurga stabilitesini artırarak kas dengesizliklerini düzeltebilir ve sinir yapılarına binen yükü azaltabilir. Bu tür programlar, ameliyat sonrası iyileşme sürecini destekleyebilir ve hatta bazı hastalarda cerrahi müdahale gereksinimini azaltabilir. Omurganın stabilitesini artıran egzersizler, omurga dejenerasyonu sürecini yavaşlatabilir ve instabiliteye bağlı semptomların gelişimini önleyebilir. Cerrahi müdahale olmaksızın bir tedavi programı oluşturmak, erken müdahale ile mümkün olabilir.
Özellikle risk altındaki kardeşlerime sesleniyorum (yaşlılar, hareketsiz yaşam tarzına sahip kişiler vb.) omurga stabilitesini destekleyen mobilite ve güçlenme odaklı egzersizler, omurga sağlığınızı koruyarak dejeneratif süreçlerin önüne geçebilir.Gelin, bir yerinden tutup başlayalım.
* "Dekompresyon" ile sıkışmış sinir yapılarını rahatlatmak amacıyla omurga yapılarının (diskler, laminalar, osteofitler gibi) cerrahi olarak çıkarılması veya yeniden şekillendirilmesi kast edilmekte.
Referans:
Goel, A., Kaswa, A., & Shah, A. (2023). Defining the role of atlantoaxial and subaxial spinal instability in the pathogenesis of cervical spinal degeneration: Experience with “only-fixation”. Journal of Craniovertebral Junction & Spine, 14(1), 1-9. https://doi.org/10.4103/jcvjs.jcvjs_38_22